top of page
  • Yazarın fotoğrafıEkrem Çankırlı

Mutluluk Ekonomisi

Gayrisafi Milli Hasıla mı? Gayrisafi Milli Mutluluk mu? 

İnsanın hayatında olumlu duygular daha fazlaysa ve buna karşın olumsuz duygular daha az ise o insan daha mutlu yaşıyor anlamına geliyor. Buradaki en önemli zorluk "Bu durumda mutluluğu ölçebilir miyiz?" mutluluk ekonomisi kavramı kapsamında yapılan bilimsel araştırmalarda artık mutluluk ölçülmeye ve elde edilen verilerle birçok ilişki kurulmaya başlanmıştır (Günsoy, 2022). Diğer taraftan Mutlu musun? Mutluluğun bir formülü var mı? soruları ise günlük hayat içinde ve iş ortamlarında en çok kullanılan, cevapları merak edilen sorular olabilir. 

Mutluluk olgusunun yüzde ellisinin insanın kendi genleri üzerinden taşındığı; elde ettiği gelirin ise mutluluğunu yüzde on etkilediği; kalan yüzde kırkının ekonomik, kültürel ve sosyal ilişkilerinden elde edildiği dolayısıyla yüzde kırklık dilimde oluşabilecek olumlu olgularla mutluluğun pozitif yönde yön değiştirebileceği yaklaşımı, ekonomik alanda ve iş ortamlarında insanın mutluluk endeksli verimliliğini de arttırabileceği anlamını taşımaktadır. 

Yapılan bilimsel araştırmalarda mutluluğun formülü elde edilenler/arzu edilenlerin oransal sonucu olarak ifade edilmektedir. İnsanın elde ettiklerinin diğer ifadeyle gelir seviyesinin arzu edilenlerden az olması durumu mutluluk seviyesini de az gösterse; tam tersi gelirin arzu edilenden daha yüksek olması durumu ile her arzu edilene ulaşılmasının insan üzerinde mutsuzluğu daha da arttırabildiği ve bunun bir paradoks olduğu tartışılmaktadır. Dolayısıyla insanın elde ettiklerinin ya da gelirinin optimum ihtiyaçlarına göre az ya da çok olmasının insanı daha mutsuz ya da mutlu edeceği anlamı çıkmadığı öngörülmektedir. 

"Mutluluk ekonomisi ilk kez bir kavram olan Easterlin Paradoksu, Richard A. Easterlin'in 1974 yılında yazdığı makalede gündeme getirilmiştir. Mutluluk ekonomisi özetle; bir toplumdaki ekonomik gelişimin ortalama mutluluk seviyesiyle bir ilişkisinin olmadığı öne sürülmüştür. Toplumdaki yaşanan ekonomik büyüme ancak toplumun temel ihtiyaçlarını karşılayabilmektedir. Easterlin'in hükümetlere önerisi, toplumun temel ihtiyaçlarının karşılandığı noktada, daha fazla gayri safi yurt içi hasıla için değil daha fazla gayri safi mutluluk hasılası üzerine yoğunlaşması yönündedir (Akın, 2018)".

Bu bağlamda, "İktisadi büyümenin mutluluğu artırıp artırmadığına yönelik mutluluk iktisadı literatüründeki ilk çalışmalardan biri olan Easterlin’in (1974) “Does economic growth improve the human lot? Some empirical evidence” (İktisadi büyüme insan iyi oluşunu geliştirir mi? Bazı ampirik kanıtlar) adlı makalesinde Easterlin; Kişi başına düşen milli gelir ile mutluluk arasında bir ilişki olduğunu tespit etmesine rağmen, zengin ülkelerde ortalama mutluluğun yoksul ülkelerdekinden daha yüksek olmadığını belirtmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 1946 ile 1970 yılları arasında, o dönemdeki etkileyici bir iktisadi büyümeye rağmen, Amerikalıların ortalama mutluluğunda bir artış gözlemlemediğini ifade etmiştir. Easterlin’in elde ettiği bu sonuç literatürde Easterlin Paradoksu olarak yerini bulmuştur. Easterlin Paradoksu, belli bir zamanda mutluluğun hem uluslar arasında hem de ülke içinde kişi başına düşen milli gelirle ilişkili olduğunu ancak zaman içinde mutluluğun gelir artışıyla beraber bir artış eğilimi göstermediğini (uzun vadeli bir trend ile ilgili olmadığını) belirtir. Bu paradoksun odak noktası iktisadi büyüme ile ortalama mutluluk arasındaki kısa vadeli ilişki değil, uzun vadeli trend ilişki aramasıdır (Easterlin ve Sawangfa, 2010). Easterlin Paradoksu, bireylerin mutluluğunun kişi başına düşen gelir arttıkça arttığı, ancak tüm toplumun gelirindeki artışın herkesin mutluluğunu artırmadığı bir fenomen olarak da açıklanabilir (Kamilçelebi, 2022)".

Dolayısıyla bazı görüşlere göre; Gayrisafi Milli Hasıla mı? Gayrisafi Milli Mutluluk mu? karşılaştırılması ile Hasıla(Gelir) yerine Mutluluk kavramının tercih edilmesinin ekonomik alanlarda verimliliği arttıracağı ve elde edilen verimlilikte mutluluk ekonomisinin pozitif etkisi olabileceği savunulmaktadır.

Sonuç olarak sosya-ekonomik ve kültürel olgunun olumlu ilişkiler ve duygularla yoğunlaşması artı değer anlamına gelebilir. İnsan doğasında yani kendi özünde saklıdır, bilgiye ulaştıkça, aydınlandıkça, duygusal olarak yoğunlaşıkça kendini tanır ve kendini aştıkça mutluluğa ulaşır. Yaşam memnuniyetini olumlu etkileyecek bu psikolojik durumun karşılıklı elde edilenleri de artırabileceği düşünülebilir.

3 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
bottom of page